Hayatı Blogluyoruz!: Ocak 2012

Pazar, Ocak 29, 2012

Hırçın Sevgilim


Bu sıralar Güney Kore fanı kişiliğimi bloga yansıtmakla beraber bu filmden sonra ara vereceğim, merak etmeyin :)
Ama çekik gözlü açılımlarım devam edecek okuyucu.


Filmimiz 2001 Güney Kore yapımı olmasına rağmen google da aratanlar görecektir ki 2008 yapımı aynı isimle Amerikan yapımı konuları da benzer bir film bulunmakta.
Yıllara bakarsak kimin arakladığı ortada okuyucu ama kırkızlar demiyorum; yeri gelince o filmi de yorumlıycam buradan söylüyorum.


Bir tane arıza mı arıza sinirli bi hatun ile saf ergen oğlanımız metroda karşılaşır ve film başlar.
Öyle çok aman aman beğenmediğim ama izlemekte fayda var diyeceğim filmde oğlumuzun kız tarafından ezilmesiyle ortaya çıkan komik durumlar, kızın yaşadıklarının anlaşılmasıyla hafiften duygusalıklar ve sonunda kader ağlarını ördü gibi cümleler seni bekler.
Belki de sevmemem de benim erkek olarak öyle ağlak, ezik tiplerden hoşlanmamam ve ya daha önceden Amerikan yapımını izlememin etkileri olabilir;
ama sen izlemelisin okuyucu.


İyi Seyirler...
5/10



Cuma, Ocak 27, 2012

Sadece Seninim - Susan Andersen


Baktım ki bu aralar film paylaşımları konusunu abartmışım sana bir de kitap tavsiye-yorumu ile geldim okuyucu.
Elimizde bir adet kızıl saçları etkileyici hatları ve dövmeleri ile bile birbirinin tıpatıp aynısı ikiz kardeşler ile bir de yakışıklı kahraman ödül avcısı artı kötü adamlar ile türlü atraksiyonu eklersek müthiş bağlayıcı, kesinlikle bir solukta okunası bir romance çıkar.

Bizim ikizler görünümde aynı fakat iç dünyası tamamen zıt; biri bela çeker diğeri mülayim iki kız olup, ödül avcımız pek tabi kötü kızı kovalarken yanlışlıkla iyiyi rehin almasın mı!

İyi kız ne yapsa ne dese inandıramadığı kendisini zorla alıkoyan bu yakışıklıya içten içe desem de baya da bir göstererek bir çekim hissetmektedir.
Avcımız da boş değildir böylesine güzelliğe.
Üstelik ne kadar eminse doğru kişiyi yakaladığından bir o kadar da etkilenmektedir masum tavırlarından.
İkili arasındaki çekişmeler, yakınlaşmalar ve duygular arttıkça araya kötü adamların da girmesiyle hem heyecanı bol, hem romantizmi bol bir hikaye sizi beklemektedir.

Kesinlikle tavsiyemdir; bulduğunuz ilk indirimde, boşta kaldığınız ilk anda kaçırmayın.
8/10

İyi okumalar okuyucu.

Perşembe, Ocak 26, 2012

Hatırlanacak Bir Anı


Filmimiz 2004 yapımı, çıktığı andan itibaren Güney Kore'de fırtınalar estirmiş, izleyenlerin her daim tavsiyesi haline gelmiş bizdeki 'İncir Reçeli'vari bir dramdır.
Savruk, unutkan ve aşktan acı payını almış bir kız ile fakir ama gururlu maço bir erkek görünümündeki oğlumuz başrolleri oluşturmaktadır.

Karşılaşmaları, birbirlerine aşık olmaları, evlenmeleri derken gayet romantik yer yer komik sahneler eşliğinde az yavaştan ilerleyen filmimiz acı gerçeğin öğrenilmesiyle ağlak, dramatik ve 'hayatta her şey başınıza gelebilir, o zaman yanınızda kim olacak' temasını içten içe yerleştirmesiyle duygusallaştıracaktır.
Ben filmi sevdim.
İzlenmesi tavsiyemdir.
7/10

Aklımda kalan repliklerinden:

"Bir anı gittiğinde ruh da gider."

"Affetmek kalbine nefretine küçük bir oda vermektir."

"Kafamın içinde bir silgi var."

"- Bana bu kadar iyi davranma nasılsa unutacağım.
- Ben her şeyi senin yerine hatırlayacağım."

İyi Seyirler Okuyucu.


Salı, Ocak 24, 2012

Klasik Bir Film :)


The Classic 2003 yapımı kore filmi olup la bunlar çok Türk filmi izlemiş etkisinde kalmış diyeceğiniz bir konuya sahiptir.

Hani Türkan Şoray ölür kızı yine Türkan Şoray falan gibi.
Hani ama o kız yoksa bu kız kim kimdi yahu olmayın yani benden söylemesi.
Bir geçmiş bir gelecek hani mektubum ne zaman gelecek şeklinde ilerleyen filmimizde  ya olum hep bildik hikaye lan olacaksınız ya da göz yaşlarınız ile gelip şuraya yorum yazacaksınız :)

Ama izlenmesi tavsiyemdir; yer yer kahkahalar atıp aşka bak beee cümleleri de kuracaksınız.

Bir zevksiz kolye, ateşböcekleri, şemsiye gibi hayattan detaylar artık sizin için aşkın ifadeleri olacak desem de inanmayın; bu filmden sonra sevgilinizin başına mektuplaşsak mı olayları çıkarmayın; canım o kadar da romantik olmayın, film o sadece gerçek hayat odunlar ile dolu :) 

Bir de Personal Taste dizisindeki bir türlü Lee Min Ho cuğuma yakıştıramadığım kız başrolde ama burdaki çocuklardan kimi istiyorsa götürebilir kavga çıkarmam ;)
Bu kızın ( Son Ye-jin ) bir filmi daha vardır A Moment to Remember ismi ile aman yarabbim nasıl şeydir öyle.
Bir sonraki film tanıtımım olacak kendisi; onu da sakkın kaçırma okuyucu.

İyi Seyirler
7/10





Cuma, Ocak 13, 2012

Carmencita



Evvet okuyucu bir ilk film vakasıyla daha karşılarınızdayım.
Şu yazımda bahsetmiş olduğum tarihimizin ilk filmi konusunda araştırmalarım sürerken çoğu yerde 1894'te kayda alınmış Carmencita'nın isminin geçtiği görüp meraklı araştırmacı kişiliğim ile duyarlı doğrucu yanım birleşerek şu işi bir aydınlatayım dedim.
Görüyorsunuz ya, bende olmasam...
:)

Meğersem Carmencita imdb(international movie database)'nin ilk film verisiymiş.
Yapılan ilk sinema filmlerinden biri kabul edilen eserde Carmencita isimli dansçının hareketleri kayda alınmış.
Film ilk defa bir kadının kamera karşısına geçişi olup ilk sansür tartışmalarını da beraberinde getirerek tarihe geçmiştir.


Edison'un deneysel çekimlerinden biri olan filmimizi aşağıda izledikten sonra çıkan seçeneklere tıklarsanız Edisonun o dönemde çektiği diğer filmleri de görebilmeniz mümkün.
Videolar meraklıları için geçmişe güzel bir yolculuk olurken o dönemlerin imkanları ve insanlarına ışık tutmakta.

Carmencita ile ilgili daha fazla bilgi için; imdb

Çarşamba, Ocak 11, 2012

Bayanlar, Baylar; İşte İlk Film



Şu an izleyicisi olduğumuz reprenkli, hatta 3-Dli türlü animasyonlu, atraksiyonlu ekranların filmlerinden ilkini düşünmüş müydünüz hiç?
Yıl 1896.
Açık hava sineması tarzında gelecek bu kayıtlarla dönecek diyerek
Lumiere Kardeşler'in çektiği
Trenin Gara Girişi (Arrival of a Train at La Ciotat) halka takdim edilmiş.

Film meraklıları, ne ilk ne zaman yapılmış takipçileri hemen videoya bakacaklar ama sürpriz!
49 saniyelik tarihin ilk filminde kayda değer bir şey yok.
Adı üstünde trenin gara gelişinden oluşuyor.

Bir de ekrana bakan şaşkın insanlardan.


Asıl olay izleyenlerin 'tren üstümüze geliyor' diyerek kaçmaları!

Nereden nereye...


Daha fazla bilgi için; imdb

Koleksiyoncular için filmin linki :
indir


İzlemek isteyenler için;

Pazartesi, Ocak 09, 2012

Alacakaranlık



Anlatacağım film bildiğiniz vampirli 'alacakaranlık' a benzemez okuyucu.
Craig Rosenberg filmi olan başrolde Demi Moore ile Half Light bu alacakaranlık.
Demicik burada Rachel Carlson ismli bir kurgu yazarını canlandırıyor.
Öylesine yazanlardan değil ha; ödüllü falan yani.
Birde daktiloda yazmayı seviyor eski kafalılardan.
Ah ben bu kadını eski filmlerinden taş bilirdim, iyi bari az kırışmış gördüm de rahatladım.
Bir de beceriksiz ne kız o marullar öyle?
İnce ince yapıcan yahu!
Daha da kıskanmam yani seni.
Kocasını oynayan adamı da Lost'tan gözünüz ısırabilir.
O da yazıyor okunayım die uğraşıyor falan garibim.
Olsun oğlunuz var tatlıcık, eviniz var kocaman üzülme dostum.
Derken o yavrucak da vahim bir şekilde ölüvermesin mi!
Meğersem adamın öz oğlu değilmiş zati; öldüğü yerin kapısını da o açık bırakmış.
Boşanma, ayrılık derken daha filmin onuncu dakikasında falanız...
Derken Demi kitabını bitirmek ve kafasını dinlemek için ıssız bir yere gider.
Bunun bi tane arkadaşı var, o da kocası gibi ezik; yazamıyor. O buluyor burayı.
Ne işin var di mi elalemin ıssız köyünde?
Gizemli olaylarda böylece başlar.
Sonra karşıdaki deniz feneri nöbetçisi ile işler ilerletirler.
Bir tane de kasabanın delisi vardır her bi şeyi bilen. Kasaba sakinleri de başka alem.
Bir şeyler oldu, olacak, oluyor diyerek devam eder sahneler.

Film çok yavaş ilerliyor bilesiniz.
Yüz küsür dakikalık film ikinci cd den sonra hız kazanıyor ve
işte ondan sonra sizi çözülmesi gereken sırlar ve hangisi gerçek tahminleri bekliyor.

Bu arada müzikten sorumlu arkadaş buralarda mı?
Hani aralarda çaldığnız bi klasik tarz müzik vardı ya olmayaydı iyiydi yani.
Kelt ezgilerini daha çok beğendim.

İyi seyirler okuyucu
Sırf sonu için: 6/10

Perşembe, Ocak 05, 2012

2012 TEMENNİLERİ;





*2012 yanlız geçmesin.....






2012'de şöyle lapa lapa kar
yağsın,biz de kardan adam yapalım:)..... 




2012 eğlenceli geçsin, coşalım:).........








2012'de dostane duygularımız daha ağır bassın....








2012'de beynimizi kemiren dertleri
umursamadan yaşayalım... 












Özetle;
2012'de bol bol geyik yapalım:D:D.....



Salı, Ocak 03, 2012

Bir Gecede Oldu


Sene 1934.
Film sektörü siyah-beyaz, yer yer gri renkler içinde, aynı konular etrafında dönmekteyken o da ne?
Sicilyalı muhacir yönetmen Frank Capra bir elinde senaryo, diğerinde yönetmen koltuğu çıkagelir.
Birbirinden harika oyunculukları ile Clark Gable (hiiiiiiç göz koymayın, benimdir) ve Claudette Colbert de kadroya eklenince en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu oscarlarının hepsini götürüverir.
Yapım bu oscarların hepsini birden almış üç filmden birisi ve aynı zamanda ilki de oluverir.
Peki bu ödüller haybeye midir?
Kesinlikle hepsini de dibine kadar hak etmiştir.
İzleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar; sinema tarihine yön vermiş filmdir kendisi.
Bakın yeşilçam tarihimize; hep bu senaryo, bu tarz üzerinden götürmüşlerdir işi.

İşte klişelerin anası, senaryoların babası, klasiklerin alası olan filmimizin konusu da genel olarak şöyledir:
Şımarık, zengin, güzel ama küstah kızımız babasından habersiz bir ne idüğü belirsiz ile evlenir.
Yine bir o kadar zengin ama sert bakmayın siz dışına içi babacan; kızını düşünen baba ise evliliği feshetme peşindedir.
Bu o yıllarda yakınlığın önlenmesiyle mümkündür.
Kızımızda kaçar kocacığını bulmaya.
Bu sırada tanıştığı fakir ama gururlu bir de bu evliliği araştıran bir gazeteci olan oğlumuzla karşılaşır.
Birlikte yapılan yolculuk karşılıklı atışmalar, yardımlaşmalar ve aşk ile gelişen bir macera olacaktır ikili için.
O cinselliğin tabu kabul edildiği dönemde bile aşkı ve beraberindekileri üstü kapalı olsa da bu kadar mükemmel işleyebilmiş;
senaryonun başarısı ve çiftin uyumu ölümsüz bir eser ortaya çıkarmıştır.

Benim dahi yönetmenim Capra'nın inceden sosyal eleştiriler ve bolca etik mesaj bulunduran bu filminde Amerikayı icat ettiğini söyleyenler haklıdır.

Hayatı Blogluyoruz ekibi olarak öyle her yerde bulunmayan bu filmi sizinle paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
Takipte kalın, klasik film paylaşımlarımız devam edecek...



Pazartesi, Ocak 02, 2012

Much ado about nothing - 1993

 "İçinizi çekmeyin hanımlar artık içinizi çekmeyin
Erkekler her zaman aldatırlar
Bir ayakları denizde bir ayakları karada
Sadık oldukları görülmemiştir bir şeye asla
İçinizi çekmeyin hanımlar bırakın gitsinler
Siz sadece gülün eğlenin
O acıklı ezgilerinizin yerine
Keyfinize bakın gülün oynayın"


Cümleleriyle başlayan filmimizde ne bırakcam saçını başını yolarım diye sinirli bir giriş yaptiysam da sonrasında güzel ilerleyişi ile sakinleştim diyebilirim.
Kennth Branagh Film kendisi de oynamış olup
Sakal da yakışmış dedirten Keanu Reeves ve Denzel Washington gibi tanıdık isimleri de kadrosunda bulunduran filmimizde nasıl temizlencek bu ev dedirten bir konak, eski yaşam tarzı, lordlar, atlılar, aşk, iftira vs içeriği oluşturmaktadır.
Ben izlerken müzikleri olsun görüntüler ve olayın işleyişi olsun eski zaman filmleri tadı aldım okuyucu.
Bir Ben Hur bir Gone with the Wind görselleri kadar olamasa da tat aynı derim ben.
Özetle savaştan dönen bir gurup delikanlı ve bir gurup koşuşan cıbıldak ile başlar film.
Müziği de dayamışlar alttan coşup gider bu sahne böyle.
Belirtmeliyim ki çok beklediysem de Keanu ya da Denzel'in o kaslı vücudu görünmüyor; kızlar boşa umutlanmasın yani.
Bir iki yerde biraz sevindirici görüntüler var ama hepten ilginizi kaybetmeyin ;)


Bu arada kesinlikle yabancı diliniz olmasa bile altyazı ile orijinal dilden izlemenizi öneririm.
O şiirsel konuşmaları; atışmalardaki vurguları dublaj da bulabileceğinizden şüpeheliyim.
Dil ve anlatım o kadar güzel ki Shakespeare ölürüm sana dedim yeniden.
Kitabını da okumayı düşünüyordum orijinalden; ağdalı cümleler beni zorlasa da kesinlikle değer.

Biraz daha bahsedeyim;
Keanucum burada kötü adam aslında ama yerim ben onun fesatlığını :)
Benedick ve Beatrice süpper ikili bayılacaksınız atışmalarına;
hele tüm cast onları birbirine ayarlamaya çalıştığında güçlü karakterler ve iyi oyunculuğun birleşmesiyle gülmekten yerlere yatacaksınız.
Sivri dilli Beatrice favorimsin!
Ve saf aşıklarımız Claudio ve Hero hep oyuna getirilen sizler oluyorsunuz.
Derken tüm Shakespeare hikayelerinde olduğu gibi zeka ve adalet ile kötüler cezasını iyiler ödülünü alıyor.
The mutlu son ile hem film hemde ben veda eder.
Bir başka film-kitap yorumlarında görüşmek üzere okuyucu


izlemek için tıkla...


not: kaçak Don John cum tekrar kaç, lütfen gel kötüluklerini bizde yap, fesat ol sadece bana falan... Neyse gerisini gelince konuşuruz ;)